29 Ekim 2016 Cumartesi

Buhurdanlık

 
 
Eski zamanlardan günümüze kadar süregelen kötü bir inançtır göz değmesi,nazar değmesi.
Genellikle çok mutlu olduğumuzda maddi yada manevi bir zenginliğe kavuştuğumuzda, çevredeki insanların bizi kıskanacağını ve bize bu mutluluğu çok göreceğinden kötü ve negatif enerjileri sayesinde o mutluluğa zarar getirecekleri endişesidir göz,nazar değmesi.
 
Günümüzdede bir çok insanda bu inanca rastlanmaktadır aslında. Ayşe yada Fatma nın çok beğendiği çantanızın sapı kopması gibi mesela yada komşunuzun gıpta ile baktığı yeni arabanızla kaza yapmış olmanız,çocuğunuzun güzelliğini görüp kıskanan birinden sonra çocuğunuzun hasta olması gibi mesela ve bunun gibi bir sürü olay sıralayabilirim aslında.
 
Günümüzde göz değmesinin aslında sizi kıskanan kişinin yolladığı negetif enerjiyle bir ilgisi olduğunu düşünen birçok  düşünce altyapısı bulunmakta.
Kıbrıs'ta yaşamış atalarımız da zeytin yaprağının yakılmasıyla oluşan dumanın  negatif enerjiyi kovduğuna inanmış olmalı ki göz değmesine tedbir olarak evleri arabaları yada mutlu olan şahısları bu dumanla tütsülemeyi miras bırakmışlar kendilerinden sonra gelen biz yeni nesilllere.Başımızdan kötü bir olay geçtiğinde hemen aklımıza  gelir tütsülenme.
Üst resim de görülen küçük kulplu testilerimiz vardır biz yerli Kıbrıs'lıların evlerinde, adına buhurdanlık denir.Zeytin yaprağının kurumuş olanları seçilir genellikle, bir kaç yapraklı zeytin dalı konur buhurdanlığın içine ve kibritle yakılırak hemen söndürülür tütsü gibi, çıkan duman evin her köşesine gezdirilir yada göz değilen kimse onun başından üç kez çevrilir.Böylece göz değmesini engellemiş olduğuna inanır biz Kıbrıs'lılar...
 
Göz değmelerinden uzak kimselerin bozamayacağı mutluluklar diliyorum yazımı okuyan herkese Kıbrıs'ın Lefkoşa'sından herkese selam olsun...
 
 
 


26 Ekim 2016 Çarşamba

Kaymakyağlı Katmer



  Akdeniz'in incisi Kıbrıs'ımda her şey başkadır da kaymak yağlı katmeri bir başkadır.

İki türlüsü vardır kaymak yağlı katmerin, ya saç da pişirilir saç katmeri olur yada fırınlandıktan sonra şerbetlenerek sini katmeri..
               Günümüzde kaymak yada kaymak yağı bulmak biraz zor olmakta, tabi ki marketlerde pakete girmiş kaymak yada kaymak yağına kolayca ulaşabilirsiniz de önemli olan hayvancılıkla uğraşan köylerimizden el yapımı kaymak bulmak. Özellikle süt zamanı köyden alınan el yapımı kaymakla yapmak gerekir kaymak yağlı katmeri.

               Öncelikle kaymakyağlı katmer asla yufkayla yapılmaz el yapımı açtığınız yufka ile yapılır.
Sini katmeri için de saç katmeri için de aynı hamuru kullanabilirsiniz.1 kg. una bir kahve fincanı sanayağı yarım çay kaşığı tuz ve aldığı kadar su koyarak oluşturacağınız hamur dinlenmeye bırakılır.Saç katmeri yapıyorsanız açtığınız bezeye kaymakyağı sürülüp tercihe göre şeker ilave edilebilir.zarf şeklinde katlanarak saçda pişirilir.Sini katmerinde hamuru dinlenirken iç malzemesini hazırlamanız gerekmektedir.Kaymakyağı toz şeker dövülmüş badem ve toz bahar karıştırılarak açılan yufkanın içine sürülerek rulo şeklinde sarılarak tepsiye yerleştirildikten sonra pişmeye bırakılır.Üstü kızarana kadar pişirilen katmere önceden 4 su bardağı su ve üç su bardağı şeker ile haırlanıp soğutulan şerbet idare edilir.Yerli bir Kıbrıs'lı tavsiyesi olarak soğuk olarak tüketmeniz lezzetine lezzet katacaktır.

          Sini katmeri gibi tatlı ve huzurlu bir gün geçirmeniz dileğiyle







          




23 Ekim 2016 Pazar

Kıbrıs'ın Yerli İnsanı

 
Kıbrıs'ımı anlatırken yazdığım yazılarda yerli insanı diye yazıp yazıp durduğumdan, bir de yerli insanını anlatayım istedim. Kıbrıs'ımın güzel köylerinden Kırnı Köyünde dünyaya gözlerini açmış Kıbrıs'ımın her güzellğini her cefasını her acısını yaşamış,Lefkoşa'mın tanınmış sevilen insanlarından ebediyete göç etmiş ama bizlerin kalbinde varlığını sürdüren Kıbrıs'ın efsane insanlarından Mevhibe Tümen.Kıbrısımın yitirdiği gelmiş geçmiş en büyük değerlerinden biri benim için.
 
Ceviz macununu,alıç reçelini,tarhanayı bir başka yapan Kıbrıs yerlisi, elleri hamur kokan hamarat Kıbrıs insanı diye adlandırdığım eski kadınlarımızın ta kendisi ...Buram buram bir Kıbrıs efsanesi.
 
 Hayat hikayesini kaleme alacak olsam bir roman olur Mevhibe Tümen'in hikayesi umarım bir gün onun hayatını yazma mertebesinede ulaşırım.
Kendisi ebediyete göç etmiş ama ardında hatırı sayılır bir nüfus topluluğu, bizleri bırakmış Nehibe hanım. Yaşamı boyunca sekiz çocuk doğurmuş, besleyip büyütmüş, evlat acısı yaşamış, evlat hasretiyle kavrulmuş ama herşeye rağmen güçlü durmuş ayakta onuruyla şerefiyle haysiyetiyle göğüs germiş yaşamın zorluklarına.
Yaşanmışlıklarıyla, acılarıyla, hüzünleriyle, neşesiyle, zekasıyla, acıya dayanma gücüyle bir örnek teşkil etmiş geride bıraktığı biz torunlarına. Her türlü acıya rağmen güçlü olup ayakta durmayı  yaşama tutunmayı miras bırakmış biz sevdiklerine...
 
Kıbrıs'ımın her karışında, her toprağında, bilinmeyen hayat hikayeleri
  bilinmeyen yaşamlar, anlatılan yada anlatılmayan efsaneler yaşanmış Tarihin bir çok döneminde.Kıbrıs'ın kimi zaman sefasını kimi zaman cefasını yaşamış yerli insanı, bütün yaşanmışlıklarda olduğu gibi...
 
Elleri hamur kokan,hamarat,güçlü,yerli Kıbrıs kadını Mevhibe Tümen,hala bizimle yaşıyorsun kalplerimizde,gücümüzde, her anımıızda seninleyiz aslında, sevgi saygı hasret ve özlemle anıyorum seni mekanın cennet olsun...    
 

22 Ekim 2016 Cumartesi

Zeytinyağı

Zeytin mevsimini hayırlısı ile açtığımız şu günlerde henüz kararmaya yeni başlamış zeytinler çakızteslik ve yağlık olmak üzere toplanmaya başlamış bulunmakta.Yağ fabrikaları senenin ilk ürünleri için açılmış hazırlanmış ve bu sezonun tazecik yağlarını şişelere doldurmaya başlamış bile.
 
Kıbrıs'ımın güzel insanları zeytinyağsız eksiktir. O çakistezin üstüne zeytinyağı konulacak mutlaka , salataya zeytinyağından başka yağ koyamaz Kıbrıs insanı, zeytinyağsız salata salata değil zeytinyağsız sofra sofra değildir ona göre. Halis zeytinyağı olmalıdır mutfağında eskiden kalma olmamalıdır mesela rafineri zeytinyağımı olurmuş kapıdan içeri koymaz Kıbrıs insanı ve bir Kıbrıs yerlisini zeytinyağı konusunda asla kandıramazsınız.Bir kaşıkla tadına bakması yeterlidir herşeyi anlaması için; tazemi, katkı maddesi varmı, eskiden kalmamı hemen anlarlar, özellikle yaşlı kesim o tattığı yağın çıkarıldığı zeytin ağacının türünü bile bilmektedir.
 
Kıbrıs insanları arasında her zeytin zamanı hummalı bir zeyin tartışması yaşanmaktadır.Zeytinyağının tadından yağın çıkarıldığı zeytinin hangi tür olduğunu bile anlayabilen yaşlı kesimden her ferdin; zeytinler yağ için toplanmalımı yoksa beklenmelimi tartışmasında söylenecek bir sözü muhakkak ki vardır.Kimi bu zamanı yağmurla ölçer; yağmur düştümü zeytin yağlanır yağ için toplanmaya hazırdır der , kimi çok siyahlı olduğunda der , bir başkası siyahlanmadan yağın çıkması lazım der...Anlaycağınız Kıbrıs insanım bu aralar bayağı bir telaşlı ve yoğun. Zeytinlerin altına bezler serilecek zeytinler düşürülerek yapraklarından ayrılacak daha sonra yağlık ve çakıstezlik olarak ayrılacak; yağlık olanlar fabrikalara götürülüp zeytinyağı şişelerine dolana kadar beklenilecek...
 
Şahsen benim en çok beğendiğim imece usulü zeytin toplamadır.Özellikle tatil günü olan hafta sonları zeytini olan kişinin evinde toplanılıp 15-20 kişi tarafından yıllık çakistez, zeytinyağı ve zeytin ihtiyaçlarını karşılayacak kadar zeytini iki günde toplamaları benim için hep favori zeytin toplama şekli olmuştur.İmece usulü zeytin toplanılacağı gün erken başlar; genellikle kahvaltı zeytinlerin toplanacağı yerde hepbirlikte yapılmaktadır.Güzel bir kahve keyfinden sonra herkes işe koyulur ağaçların altına bezler konulur kimi zeytinleri düşürür kimi dalından toplar kimi düşenleri toplayıp ayırır kimi ayırma işlemini üstlenmiştir.Ağaçtan ağaca yapılan konuşmalar ağacın üstünde şarkı söyleyen insanlar, anlatılan hikayeler, beraber atılan kahkahalar...Yorgun ama mutlu olarak tamamlarlar günlerini.
Kıbrıs insanım bugünlerde yoğun ve yorgun, zeytinler toplanacak ayrılacak evin hanımı çakıstez yapmaya koyulurken evin beyi yağ çıkarmaya doğru yola çıkacak... alıçlarında olgunlaştığı ve  toplanıp reçel yapılmayı beklediği bu mevsimde bütün ev hanımlarımıza kolaylık diliyorum...
 
Kıbrıs'ım biz çok yoğun olsakta, yorulsakta  seni alıcınla zeytininle herşeyinle seviyoruz... 

20 Ekim 2016 Perşembe

İçi Dolu (Kıbrıs Tatlısı)


Eski zamandan günümüze gelmiş güzel mi güzel lezzetli mi lezzetli kurabiye desem değil tatlı desem değil bildiğiniz içi dolu işte....

Biz yerli Kıbrıs insanı için tarif etmesi zor aslında içi dolu öyle muhteşem bir şey ki kurabiye yanında çok sönük kalıyor bu nedenle kurabiye diyemeyiz biz bu güzelliğe belki un tatlısı desek ama bilemiyorum. Tatlılar bölümünde Kıbrıs tatlısı yada Kıbrıs kurabiyesi gibi ayrı bir kategori de yer almalı bence. Böyle saf göründüğüne de bakmayın çok zahmetli çok emek gerektiren bir iş onu yapması. Öyle her tarifini alanda beceremez yapmasını; en güzelini, elleri hamur kokan tabiri yerindeyse Kıbrıs yerlisi eski zaman insanı ev hanımlarıdır onun dilinden anlayan. Yerli ve yemek kültürümüze meraklı bir genç ev hanımı olarak ben bile yanaşamıyorum bu konuda büyüklerimizin yanına.
Gelelim bu muhteşem içi dolunun yapılışına şimdi yazacağım tarif bu olsa da bence büyüklerimizin gizleyip bize söylemedikleri bir sır var yaptıkları içi dolularda diye düşünüyorum. Kıbrıslı hamarat teyzelerim yazımı okumaktaysanız ve sırrınızı benimle paylaşmak isterseniz mailim her zaman size açık söz veriyorum sırrınız sırrımızdır.    
Hamur yoğurulmadan evvel bademlerin kabukları ıslatma yöntemiyle üstünden ayrılır biz Kıbrıslı ev hanımları bu işe badem ağartma diyoruz. Bademler ağartıldıktan sonra küçük küçük kesilmelidir. Kesilen bademlerin içine tarçın serpilir bazı ev hanımları çiçek suyunu hamura değil de bademin içine koymaktadır, Tercihe göre bademlerin içine şeker de eklenebilir. Hamur için 1paket un(kiloluk),1 bardak sıvı yağ,
1küçük sana,1bardakşeker,1yumurta akı,1 paket kabartma tozu
2-3 parmak çiçek suyu karıştırılır, hamur kulak memesi kıvamına gelene kadar yoğurulur eğer sert ise çiçek suyu ile yumuşatılır. Hamurdan toplar halinde parçalar koparılarak ortası açılır ve hazırlanan badem karışımı içine konarak şekil verilir. Şekil verilerek tepsiye dizilen içi dolular 150 derece de ısıtılmış fırında pişirilir üstü kızarmadan fırından çıkarılması gereken içi doluların soğuduktan sonra üzerine çiçek suyu serpilerek üzerine pudra şekeri serpilir.

Geriye bu güzelim lezzeti tatmak kalıyor....
                              
Güzel Kıbrıs'ımın güzel Lefkoşa'sından, yazımı okuyup benimle bu güzellikleri paylaşan herkese selam olsun...

19 Ekim 2016 Çarşamba

Kıbrıs....

                                                           

Kıbrıs'ımın uydudan gece çekilen bir fotoğrafı nasıl da asaletli duruyor Akdeniz'de...


Işıl ışıl görüntüsünün içinde ne cevherler, ne mutluluklar ne üzüntüler yaşanıyor bilemeyiz. Belki Girne limanında iki aşık elele dolanıyor, belki Lefkoşa'nın hamarat hanımlarından biri misafirlerine ceviz macunu ikram ediyor, belki güzelim Mağusa'da bir yabancı şeftali kebabının tadına varıyor.
Belki bir vatandaş zeytin toplama yorgunluğunu atmak için oturmuş kahvesini yudumluyordur köy mahallelerinde eşi mutfakta alıç reçeli yapıyordur alıç reçelinin mis kokusu kahvesine lezzet üstüne lezzet katıyordur... Belki de grip olmuştur hasta yatağında yatıyordur bir nene, belkide büyük bir hastalıkla uğraşıyordur bilinmedik biri, belki hastadır yavrusu bir annenin başucunda ağlıyordur yada sevdiği birini kaybetmiştir, belki çaresizlikten dua ediyordur bir diğeri yada mutluluktan şükür ediyordur, belki yeni bir yaşamın müjdesini aldığı mutlulukla heyecan sevinçleri içerisindedir...


Dünya'nın hangi şehrinde, hangi eylem boylamında olmanız, ekvator çizgisine yakınlığınız yada uzaklığınız önemli değil aslında hepimiz insanız ve saymakla bitiremeyeceğim sevinçlerimiz, huzurlarımız, dertlerimiz, kayıplarımız var bizim hepimizin ama bu şehirde başka yaşanır tüm bu insana özel gerçek duygular.Sevgi bir başka yakışır Kıbrıs'ıma, hasreti bir başka zordur Kıbrıs'tan göçmek zorunda kalan birisine. Bu nedenledir ki Kıbrıs halkından olan biri uzun yıllar kalsa da uzak şehirlerde dönüşü hep Kıbrıs olur ve bu nedenledir ki Kıbrıs'ı gurbet olarak seçip yaşamaya başlayan
biri göçüp gitmekte zorlanır sılasına

     

Kıbrıs  türküsü söz dizeleri bu nedenle; Kıbrıs bir adamıdır, cennetten parçamadır diye başlamaktadır   bence...

Kıbrıs'ımın muhteşem Lefkoşa'sından selam olsun bu satırları okuyan herkese, 
 

18 Ekim 2016 Salı

Minia Türk Kıbrıs


Kıbrıs'ımın gezilecek yerlerine yeni eklenmiş güzel bir mekan, Minia Türk Kıbrıs.

Osmanlı, Bizans ve Roma dönemine ait tarihi eserlerin minyatürlerinin sergilendiği mini açık hava müzesi “Miniakıbrıs” ziyaretçilerini tarihe yolculuğa çıkarıyor.


Selimiye Cami Lefkoşa, Arab Ahmet Cami Lefkoşa, Venedik Sütunu Lefkoşa, Büyük Han Lefkoşa, Derviş Paşa Konağı Lefkoşa, Girne Kalesi Girne , Girne Kapısı Lefkoşa, Salamis Gazimağusa, Hala Sultan Tekke, Aziz Andreas manastırı Karpaz, Yusuf bin Osman Mesciti ve cami sınırüstü, Gönendere Cami Gönendere, Su Değirmeni Un Değirmeni Tatlısu, Harup  Ambarı Tatlısu, Aziz Barnabas Manastırı Gazimağusa minyatürlerinin sergilendiği açık hava müzesi Tatlısu bölgemizde ziyaretlerinizi beklemektedir.

Kıbrıs'ımın güzel bölgelerinden Tatlısu'da deniz ve dağ manzarası bir yandan doğanın şahane güzellikleri ile iç içe bir mekanda kurulmuş olan Minia Türk bahçesindeki güzelim horoz ibikleride ayrı bir güzellik katmış mekana .

Kıbrıs'ımın değerlerinin yeni nesil ve turistlerimize daha kolay aktarılabilmesi için Tarih kokan mükemmel bir çalışma olduğunu düşünmekte olduğumdan emeği geçen herkese e buradan teşekkür etme fırsatı bulduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Öncelikle Tatlısu Belediyesi Başkanına ekibine ve bu çalışmada emek koyan herkese selam olsun ellerinize sağlık diyorum.

Minia Türk de bulunan Osmanlı, Bizans ve Roma dönemine ait tarihi eserlerin sergilendiği bu açık hava müzesinin şuan bulunduğu mekana Kıbrıs'ıma özgü yapılan her türlü güzel elişi tezgahları kurulmalı,  bize ait değerler burada yaşatılmalı diye düşünüyorum ama doğanın dokusu bozulmadan ve betonlaşmadan yapılabilecek bir  çalışma. Yitirmeye yüz tutmuş değerlerimizi de yaşatabileceğimiz bir çalışma, mesela ipek dokunması ve benzeri gibi diyerek yazımı tamamlarken şahane Kıbrıs adasının şahane Tatlısu beldesine MiniaTürk'ü ziyaret etmeye giderseniz muhteşem mavilikteki deniz manzarasına karşı bir kahve yudumlamadan oradan ayrılmayınız. Yerli bir Kıbrıs'lı kahvesever olarak buda benim tavsiyem olsun.



17 Ekim 2016 Pazartesi

Molehiya




                                   Kıbrıs mutfağının en sevilen yemeğidir molehiya.Bu fikir sadece bana ait değil yediden yetmişe bütün Kıbrıs'lılar hatta ve hatta muhliye molohiya ve benzeri isimler takan molehiya tatmış yabancılarda benimle aynı fikirde.O kadar lezzetli bir bitki ki bu satırları yazarken bile kalkıp pişirmemek için kendimi zor tutuyorum.Bir bitki bu kadar mı kıymetli ve lezzetli olur.Kıbrıs'tan uzakta yaşayan gurbette olanların özlemini çektiği yemektir o....molehiya hasreti çekip de yazımı okuyanların affına sığınırken molehiyasız yaşanmaz diyorum.

                                 Molehiya yemeği adını bitkisinden almıştır.Molehiya bitkisi ülkemizin her bölgesinde yetiştirilen hergün sulama gerektiren yani suyu seven bir bitkidir.Yaz bitkisi olduğundan dolayı tohumları Mayıs ayında ekilip Haziran ayında bitkinin boyu ortalama olarak 40-45cm civarına ulaşınca  hasat edilen molehiya bitkisi Ağustos ayının sonlarına kadar yetiştirilir.

                                Boyu 40-45 cm e gelen molehiya bitkisi kesilerek demetler haline getirilir.
Demetler haline getirilen molehiya pazarlarda ve marketlerde satışa sunulmaktadır.Molehiya demetini alan Kıbrıslı ev hanımı molehiya bitkisinin yapraklarını ayıklamak üzere evinin yoluna koyulur.Genellikle komşularına kahve ikram etmek suretiyle komşulardan ve eş dosttan yardım alınarak molehiyanın yaprakları ayıklanır.Özellikle yaz geceleri Kıbrıs'lı ev hanımları mahallece toplanıp balkon ve bahçelerde hatta kapı önlerinde molehiya ayıklama etkinliği yapmaktadırlar.Molehiya ayıklama etkinliğinde konu komşu bir evde toplanılır kahveler içilir fallar bakılır molehiyalar ayıklanır bitince de sapları hayvanı olanlara yem olarak verilmek üzere toplanır.

                              Ayıklanan molehiyalar güneş görmeyecek hijyenik bir odada serilerek kurutmaya bırakılır.Ortalama olarak 4 yada 5 günde kuruyan molehiya yapraklarının kurumuş olma ölçüsünü Kıbrıs'lı ev hanımları 'eline aldığında hışır hışır ederse kurumuştur.'sözü ile belirlemiştir.Kuruyan molehiyalar bir bez torbanın içerisine doldurularak güneşli günlerde güneşlendirmek suretiyle serin ve kuru bir yerde muhafaza edilmelidir.Molehiyanın kışta bulunmamasından dolayı kurutularak saklanan molehiyanın yaz aylarında tazesşde pişirilmektedir.Kıbrıs yerlisi olarak ben yerli bir Kıbrıs'lının kurumuş molehiyayı tazesine tercih ettiğine eminim.

                            Pişirme aşamasına gelince kurumuş molehiyalardan pişirilecek kadarı yıkanması için suda bekletilir.Bu arada tencere ye varsa kuyruk yağı ile sıvı yağ ve isteğe göre et yada tavuk konularak kızartılır.Kızaran etin üzerine küp kesilmiş soğan sarımsak ilave edilir üzerine küp kesilmiş domates ilave edildikten sonra bolca limon sıkılır limonlar sulu ise 4-5 tane yeterlidir.Limon ilavesinden sonra biraz su ilavesi yapılır.Suda bekletilen molehiyaların dört beş kere suyu değiştirilip yıkandıktan sonra kötü sürprüzlere maruz kalmamak için tiftik tiftik ayıklanır çünkü molehiye bitkisi saç ve tüy çeken bir bitkidir ve bu nedenle kuruyacağı ortam hijyenine dikkat edilmelidir.Molehiyalar da tencereye ilave edildikten sonra üstünü örtecek kadar su ilavesiyle pişmeye bırakılır.

                          İşin en can alıcı noktası da burasıdır.Pişme ile yenme arasındaki zamanı beklemek işin en zor tarafıdır sanırım.Yanında salatalık turşusu ,biber,biber turşusu ile ikram edilebilir.


Güzel Kıbrıs , yaşasın molehiya...

                           

14 Ekim 2016 Cuma

Alıç,Alıç Reçeli



                            







                  Akdeniz'in incisi Kıbrıs'ımın, maki bitki örtüsünde doğal olarak bulunan bir ağaçtır alıç ağacı.



                  Eski Yunan ve Romalılar döneminde 'alıç' ,neşe ve mutluluğun sembolü olarak kabul edilmiş.







                 Kıbrıs'ımın bazı bölgelerinde kırmızısı bulunsa da nadiren görülmekte olduğundan
kırmızı alıç birçok yerli insan tarafından bilinmemektedir. Doğada kendiliğinden yetişen ağaçlar arasında meyvesi yenen ender ağaçlardandır.


                 Alıç ağacı , yaprağı ,çiçeği ve meyvesiyle bir çok derde deva olmaktadır.
Alıç yaprağı, çiçeği ve  meyvesini sıcak suda 20 dakika beklettikten ve süzdükten sonra balla karıştırılarak içildiğinde kalbi güçlendirme ,damarları genişletme, yüksek tansiyonu düşürme, ateşi düşürme, uykusuzluğu giderme ,idrar söktürme ve daha bir sürü faydası bulunmaktadır. Kıbrıs'ın güzel kızlarından olarak ben, şahsen doktora danışmadan  kullanmamanızı tavsiye ediyorum.








                 Alıç meyvesinin benim en çok sevdiğim esas konusuna gelelim şimdi.Güzel bir Lefkoşa sabahında yazımı hazırlarken kahvaltılarımızın vazgeçilmez mis kokulu reçeli alıç reçeli tabi ki... meyveleri bu günlerde yavaş yavaş olgunlaşmaya başlayan alıç dan yapılan reçeli bir kere tatmanız, eminim vazgeçemediğiniz reçel çeşitleriyle olan bağınızı bile koparacak ve kahvaltı sofralarınızın
 baş tacı olacaktır.


                Ağaçtan toplanan alıçlar yıkanılarak üst ve alt kısımları kesilir isteğe göre çekirdekleri çıkarılabilir ayıklanan alıçlar renkleri kırmızı olana dek kaynatıldıktan sonra bir bardak kaynatılmış alıç suyuna bir bardak şeker olacak şekilde şekerlenerek koyu kıvam alana kadar  kaynatılır.Altı kapatılmadan önce içine  yarım limonun suyu sıkılır ve soğumaya bırakılır. Soğuduktan sonra kavanozlara doldurulan alıç reçeli kahvaltı sofralarınızı tatlandırmaya hazırdır.





              Evimizden huzur, kalbimizden sevgi, kahvaltı sofralarımızdan alıç reçeli eksik olmasın
Kıbrıs, Lefkoşa' dan sevgilerle,